Kayıtlar

Mart, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yaban Hayatı'm

Resim
Yaban hayatı’m Evet hayatıma bu ismi koydum Güzel dimi. Hatta güzelden ziyade bence ‘cuk.’ En azından kabul ettim, olayın farkındayım bence bu büyük bir adım. Kişinin kendini bilmesi, hayatını tanımlaması. Ama herşey tanımlamakla bitmiyor işte. Sorun varsa çözümlemek gerek. Olumlamak gerek.   – olumlamak diye bir kelime var mı acep? o da ayrı bir konu-   İrdeleyelim buyrun; İzmirde yaşıyorum, yaşadığım şehir doğup büyüdüğüm şehir değil. Zaten üniversiteyi de doğup büyüdüğüm şehirde okumadım, dolayısıyla bir arkadaşsızlık hali mevcut. İşte orda doğdum, ötede okudum, burada yaşadım o öyle denk geldi, bu böyle oldu derken önce sola sonra sağa sonra tekrar sola baktım kimseciğim yokmuş. Farklı yerlerde bırakılmış farklı arkadaşlıklar. Telefon olsun,whatsapp -yüzyılın icadı bence- olsun birçok arkadaşımla görüşüyorum ama gel gelelim benim isteğim, akşam oturmalı, haftasonu gezmeli, yemeli-içmeli hoş sohbet, bol kahkahalı canlı kanlı arkadaşlık! bilmem anlatabildim m

Hamurumda yok benim annelik.

Resim
Yapamıyorum ben. O lmuyor. Deniyorum, çabalıyorum ama benim hamurum da annelik yok işte, yok! Bu çocuk niye ağlıyor sorusunun cevabını bilen anne ben değilim aslında. Herkes diyor e ikinci? Yahu ben ilkini kotaramadım ki henüz, neyin ikinicisi? Sordun mu bana günün, akşamın, haftasonun nasıl geçiyor diye. ben sabah 05:49da kalkan bir insanım. 9saat ortalama 85-90desibelde çalışıyorum. Çalışmayı bırakın bir sandalye çekip oturup izleseniz yorulursunuz o gürültüde. Eve geliyorum külçe gibi. Bir köpeğim var. Onun ihtiyaçları, e evimin temizliği konusunda eskisi kadar olmasada özen göstermeye çalışıyorum.  Çoğu zaman kendimi temizliğe daha çok verdiğim bile oluyor.  Tüm bunların arasında zaten sevmediğim beceremedim annelik oyunları ile çocuğumu ihmal ediyorum. Benim için en ideal zaman geçirme; çocuğum oynasın bende kitap okuyayım, ne bileyim birşeyler izleyeyim.  Nisan 21de iki yaşına gireceğiz. ve kızım çıldırmış durumda. Değil küçük fırtına bildiğin kasırga. Vermemen

Birgün yine toplandık.

Resim
Çok merak ediyorum acaba iş hayatında toplantı kadar gereksiz birşeyin olduğunu düşünen tek çalışan insan ben miyim? Pek tabiki bugün bir toplantıdan çıktım ve her zaman ki gibi toplantı ile ilgili düşüncelerim depreşti. Bildiğin şiştim yine. Bence çalışma hayatının keşfedildiği ilk günler mıntemelen bu toplantı olayı da çok faydalıydı. Ama zamanla pozisyonlar oluştukça, konular genişledikçe ve egolar konuşmaya başladıkça anlamını yitirdi. Ve birçok insan tarafından - birçok insandan kastım etrafımdaki 5 iş arkadaşım, bence bir istatistik için gayet yeterli bir sayı - toplantılar artık kayıp zaman olarak görülüyor. Sen-ben-biz-onlar Hatta bazen toplantı esnasında öyle bir an geliyor ki parmağımı hoop bir şıklatsam ve o anda herşey donsa ben ayağa kalkıp "Ya, allasen bu söylediğine sen inandın mı, sen inanıyor musun bunun böyle olacağına" desem ya da "hı, hı ivit cnm inşallah" desem, "Oluum kime bu afran tafran desem!" Kimbilir kaç kişinin hayalidir

uufff. tamam ya kıskanıyorum işte ;)

Resim
ve itiraf ediyorum: Ben Kocamı Kıskanıyorum... Yani dün sanırım kıskanıyorum dedim. Düşündüm taşındım evet dedim pembe-beyaz yalanlar gibi bende kocamı pembe-beyaz zararsız kıskanıyorum. Çünkü; 1. Onun iş ortamı bildiğin tertemiz, mis kaymak ofis ortamı. Tepesinde klima, yazın serin kışın sıcak.   Benim fabrika ortamı. Temiz olan bölüme 5S ödülü veriliyor. Aman Allahım ne temiz, ne tertipli düzenlisiniz diye. He bi de yazın sıcak, kışın soğuk ;(  2. Onun iş arkadaşları hep genç, hepsiyle yaşıt. Birkaçı yeni evli diğerleri bekar. Ev alalım, yatırım yapalım, çocuğu hangi okula kaydettirelim diye telaşeleri yok. Sohbet-muhabbet-geyik. Hayat onlara hep laylaylom. Öğle aralarında falan bilmem kaçıncı puzzle yapıyorlar gülüş cümbüş.    Benim iş arkadaşlarımın yaş ortalaması 38. Tek derdimiz evi olmayana ev almak, araba sigortaları kaç lira olmuş, benimki onbinbeşyüz olmuş seninki kaç olmuş. Çocuklarının okul streslerini dinlemek. O özel okul mu, bu özel okul mu. Onun öğle yemeğ

Yazık lan bize...

Resim
Çocuğu 2 yaşında olup da '2 yaş sendromu' hakkında konuşmayanı, yazmayanı dövüyolarmış iş bu sebepten bende oturdum klavyenin başına. ve başlıyoruz; anaaammm! anaam! anamm! anaam biz bittik biz öldük! Allahım ne zaman bitecek bu çile diyoruz resmen karı-koca Biz nerede hata yaptık, neden böyle oldu. Allahım 5 dakika önce oyun oynayan ya da anne-baba diye sırnaşan kız çocuu bu çocuk mu diyoruz.  Anaam biz bittik, biz öldük! Burada yazıklarımı okuyan olmaz yahu, beni kim okuyacak düşüncesiyle yazdığım için; yazdıklarımdan ben değil, okuduklarınızdan siz mesulsünüz. Bu sebepten birazdan yazacağım cümleler bence naif bir 2yaş annesi cümlesi olarak mantık süzgecinden geçirilebilir. Ben, bizzat ben şahsi olarak kendim haberlerde çıkan 'Anne, üvey kızını dövdü' haberlerini sakinlikle karşılamaya çalışıyorum. Mutlaka tüylerim diken diken oluyor. Kafasını klozete sokmak istiyorum asla tasvip etmiyorum, en ama en kötü cezaya çarptırılsınlar, sürüm sürüm sürünsünler ama 2yaş s

Üzüldüm...

Resim
Pazartesi günü işten geldim. Annem kızımı getirdi. Havalar güzel olunca kendi evine götürüyor. Kızımı hasretle bir kucakladım, boynuna sokulup kokusunu içime çekmek istedim. Ama kızımın kokusu yoktu. Annem ve annemin evi kokuyordu. Ne zaman kızım, kızım gibi kokmasa bu benim çok zoruma gidiyor. Sanırım bu vicdanı bu iç burukluğunu bir ömür yaşayacağım. Kızımın o güzel bebek kokusuna hiç doyamadım diyeceğim. Sonra akşam oldu, uyku vakti. Battaniyesini getirdim, o da aynı şekilde annemin evi kokuyordu ki kızım battaniye bağımlısı. Elinden kucağında düşürmez. Mis gibi kızım kokarken, annem kokuyordu. Başladım ağlamaya. Zoruma gitmişti. Aslında zoruma giden o an da sadece kokular değildi. Annemin son haftalarda belki farkında belki değil kızıma bakmasıyla ilgili laf söylemeleri ağır gelmeye başlamıştı. Bilemiyorum bakıcıya çocuğunu bırakanlar bu sorunları yaşıyor mu ama zaten çalışan bir annesiniz, hem ev hem iş idare etmeye çalışıyorsunuz ve en zoru sizden bağımsız, kontr

Küçük Fırtına'm

Resim
hoşbulduk yazısından sonra kızımı yazmak istiyorum. Kızım, benim küçük Fırtına'm... Sanırım daha birkaç haftalıktı O'na bu ismi verdiğimde, zira kendisinin saat 20:00 ile 20:30 arasında ağlamayı aşan feryat figan çığrınma, haykırma, anneyi babayı çileden çıkarma saati vardı. Hergün aralıksız kesintisiz bu saatler arasında ağlar sonra şıp diye kesilirdi. Birkaç zamanda sonra alışmıştık, önemli olan bu süreyi atlatmak deyip, karı-koca tek yürek bu yarım saatin üstesinden gelmeye çalışıyorduk. Velhasıl isim de böylelikle ortaya çıktı. Tozu dumana kattığı için bizim küçük fırtınamız oldu ;) Şu sıralar 2yaş sendromunu iliklerimize kadar hissediyoruz. 2015 Nisan doğumlu kendileri. Yetiştirilmesinde hata yaptığımızı düşünüyorum çünkü tahminimizden piç bir çocuk oldu. Erkek fatma demiştik ama bildiğin tek eksiği çükü. Biz özgüveni yerinde, sağlam bir çocuk hayal etmiştik Bu kadar özgüven Sılada yok. O derece, siz düşünün. Çilemse Çekerim, Kaderimse Gülerim tadında gidiyoruz.

e hoşbulduk o zaman ;)

Resim
Okuduğumu söyledim, söylediğimi yazdım.  Sonunda dediler ki sadece bize değil, herkese yaz. Ve işte buyurun burdayım. Mükemmel bir Türkçe’m olmayacak belki, mükemmel imlalar, yazım kuralları. –de’leri şaşırıcam ya da üzerine düşünücem yazarken ayrı mı- bitişik mi diye, büyük harfleri kaçırıcam hızlıca yazayım derken.  Belki de sırf bu yüzden yazmam gerek, hepimiz aslında aynı olduğumuz için. hep aynı hataları aynı biçimde yaptığımız için.  Benim derdim yazmak.   Anlatmak istediğimi bir cümleye sığdırabilirsem ne mutlu bana. Sığdıramazsam eyvah okuyana…

Instagram